Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeniden

Resim
 28.09.2020, 00:03     Şair mi olalım,     Anlatabilmek için.     Yazıyı,     Baştan mı icat edelim?     Bir adam,     12. kattan atladı     Ve gökyüzüne düştü.     Ben görmedim,     Yıldızlar şahit.     Gökdelenleri alkışlıyordum     Yerin yüzüne bakarak.

Gemisini kurtaran kaptan, kalanların ne olduğu belli değil.

Resim
 27.08.2020, 23:18     Hiç kimseden bir şey istedim mi acaba diye zorladım kendimi. Acaba hiç "Senden bir şey isteyebilir miyim?" cümlesini kurdum mu acaba diye. Bulamıyorum. Sanırım eve gelirken ekmek alır mısın bile demedim daha hiç. Her şeyi kendim yaptım, bilmiyorsam da yapılmasını öğrendim ya da yapılmasından vazgeçtim.     Hiç bilmiyordum ama son zamanlarda hayır diyebilmeyi öğrendim. Telefona bakmamayı, müsait değilim diyebilmeyi. İlk adımı attıktan sonra öğrendim ki, bireysel yaşayabilmek için daha öğrenmem gereken onlarcası var.      Yine kimseden bir şey istemeyeceğim muhtemelen ama bu sefer kimse de benden bir şeyler yapmamı isteyemeyecek.     Her akşam, her hafta sonu birileri için bir şey hazırlamıyorum artık. Ya da bedelini isteyebiliyorum. Biraz basit, saçma gibi gelebilir ama benim için büyük bir basamak.     30 yaşında becerebilmem kötü tabi.     Her zamanki gibi 30 yılda büyüyecek bir ağaç dikmek için en iyi zaman 30 yıl önceyse, en iyi ikinci zaman şimdidir

Balıklar suda mutsuz olduğu için mi karaya çıktılar? Balıklar mı?

Resim
 23.08.2020, 23:15     Sonsuza kadar yazmak istiyorum, iyi ya da kötü olduğunu sorgulamadan. Acaba her zaman yazabilecek kadar yaşayabilecek miyim? Sevebilecek miyim anlatacak kadar. Her zaman iyi ya da kötü şeyler olacak mı hayatımda.     Normal anlamsızdır. Standart, ruhsuzdur, konuşturmaz insanı. Zorluğun güzelliği, biz her ne kadar yaşarken hissetmesek de, bittikten sonradır. Bittiğinde düşündürmeyen her şeyin varlığı da anlamsızdır. Mutluluk için de normal diyebilir miyiz?     O zaman mutlu olmak varlığımızda olmaması gereken bir şey mi? Ondan mı yaratılış sürekli mutlu olmalarını engellemeye çalışıyor? Ya da standartlaşmasını engelliyor. İnsanlar hissedebilsin diye mi? Gelişebilsin, üretebilsin, evrimleşebilsin diye mi?      Ama zannetmiyorum ki, balıklar suda mutsuz olduğu için karaya çıksınlar. Ya da aralarındaki sadece bir balığın mutsuzluğu mu sürükledi diğerlerini peşinden? Aramızdaki yetinemeyenler mi bozuyor bizim mutluluğumuzu?     Neden suda mutlu mesut yaşamıyor ve süre

Tanrı kendisine çoktan birini yarattı, yine biz yalnız kaldık.

Resim
 03.08.2020 23:16     Biraz düşünebilseler, çözecekler her şeyi. Çıkamıyorlar düşünebildikleri alanlardan. Hiç mi sormuyorlar acaba diye kendilerine, nasıl fark etmezler bunca şeyi? Hangi birini anlatacaksın, üzerlerine atılmış bunca fikir, bunca tabu. Hangi birini uyandıracaksın.     Hiç bitmiyor anlatacakları, istekleri. Sürekli bir şeyler hakkında düşünüyorlar, yorumluyorlar. Değişmesini istiyorlar. Sürekli ama sürekli. Hayatlarında her şeyin acelesi var, açıklaması var. Bireysel değiller asla, tüm toplumu yönlendirmek istiyorlar. Kendi doğrularına, kendi bildiklerine göre.      Tüm sorun burada başlıyor, toplumu, oğlunu ya da kızını, hayatındaki insanı yönlendirmek istiyor. Bilgi vermiyor, eğitim vermiyor, yorumlamasını istemiyor, düşünmesini istemiyor. Tek istediği kendi doğrularını uygulasın. Kendi inancına sahip olsun, kendinin belirlediği yoldan gitsin istiyor.     Benim gibiler, en şanslıları. Rahat, kendi haline bırakılanlar. Zorlanmayanlar. Ama o kadar az ki böyle bir şansa

Geçmişe ulaşıp kendi ellerinden tut, kendi gözlerine bak ve fısılda; mal.

Resim
 12.06.2020 22:43     O kaktüsler büyüdü biliyor musun? İlk gördüğünde nasıl da hoşuna gitmişti. Aradığın her şeyi bulduğunu zannediyordun biliyorum. Sonunda hep istediğin olacak gibiydi. Başka bir şehir, yeni insanlar, yeni bir hayat.     Gecenin geçine kadar konuşur, sabahın da erkeninde kalkar işe giderdin. Hayal kurardın, kurtarıyordun birini. Sadece dünü değil, tüm geçmişi kapatıyordun. Zorda kaldığından yalnız hissetmeyecektin, biri anlıyordu seni, güveniyordun, güveniyordu. Seviyordu, sevecektin, daha da, daha da...     Biliyorum, inanıyordun buna, her şeye. İlk defa "acaba" dediğinde nasıl hissettiğini de hatırlıyorum, onun fotoğraflarını çektiğinde, sanki bir şeyi ölümsüzleştirdiğini düşünerek nasıl mutlu olduğunu da.     Kızmıyorum sana,     Keşke bu kadar anı bırakmasaydın bana, iyileri de, kötüleri de. Birden aklıma geliyor, rahatlıyorum, sinirleniyorum. Bazen de duruyor zaman, bazen oradayım sanki. Umutlu, bazen de mutsuz.     Kızmıyorum sana İsmail.     Neye ina

Bukowski annemle yatmamıştır umarım.

Resim
 07.06.2020, 23:34      İkinci dünya savaşı hiç yaşanmamış olsa, Picasso çizebilir miydi o tabloları acaba? Kafka, ben öldükten sonra tüm yazdıklarımı yakın diyebilecek kadar "farklı" bir insan olduğu için mi boğabiliyor bu kadar bizi? Zweig intihar edebilecek kadar yoğun nefretinden dolayı mı ağlatabildi beni Sabırsız Yürek kitabında. Bukowski annem hariç herkesle yattığı için mi bu kadar rahatlayabiliyorum onu okurken.     Yazdıklarımın hepsi kötü belki ama bir acıyla boğuşurken biraz da olsa okunabilecek bir şeyler yazıyor muyum acaba? Anlattıklarımız yaşayabildiklerimiz kadar mı? Savaş, açlık, fakirlik, aşk... Bunların kötülükleri sayesinde mi biz iyi şeylere sahip olabiliyoruz? Kimsenin, bir diğerini üzmediği bir zamanda, bir anda hiç şiir yazılmayacak mı acaba?     Bir zaman, gün gelir de aşık olamazsam bir daha, sayfalar boş mu kalacak hep? Aşık olamasam bile, denizler kurumayacak nasıl olsa, bir yerlerde hep yeşil vadiler olacak nasıl olsa. Bunlar da gitse bile, illa

Sağol baba, yine de ben seni çok seviyorum.

Resim
 06.05.2020, 20:31     Diplomanın aylık kira parasını bana ver,     Her ay aldığın maaşın yarısından fazlasını bana ver,     İşe mi girdin, çalışıyor musun, akşamları benim bulduğum işleri yap, haftasonları benim hesaplarımı yap,     Zamanında senin üzerine aldığım arabalar kayıp mı, sürekli borç mu yükleniyor üstüne çöz işte bir şekilde,     Şirket senin üzerinde dursun, vergi borcu mu geliyor sürekli, bilmiyorum, öderim,     Arabanı bana ver, işlerim var, bakarız oğlum,     Bütün gün çalışıp yoruluyor musun, olmaz, akşamları bütün sıkıntılarımı anlatacağım sana,     Armut dibine düşer, sen gittin nerelere düştün, ne biçim bir çocuk böyle,     Kayseri'deki en salak çocuk sensin de ondan,     Şizofrensin sen,     Yurt dışına gidersen iyi olur, destek olursun bana hem,     Haftaya vereceğim ben sana,     Ne olacak ya akşamları çizersin, bir deliği kapatırız hem,     Olacak olacak, bu sene çok iyi olacak,     Neden? NEDEN?     Çünkü başarısız bir adamım ben,     Sen, hayatını feda ed

% 10 İNDİRİM. YANGIN MERDİVENİ FİYATLARINI DÜŞÜRDÜK.

Resim
08.04.2020, 23:26     Yüzleri hatırlamıyorsun mesela, söylenen cümleleri ya da. Aradaki boşlukları da dolduramıyorum. Bir süre geçtikten sonra ne kadarının gerçekten yaşandığından bile emin olamıyorsun. Ama Kayseri meydanında belediyenin çay bahçesinde oturduğumuzu hatırlıyorum. Tramvay geçmişti yanımızdan. "Madem ayrılıyoruz, unutulmayacak bir gün olsun." demişti. Sinemaya gitmiştik, Türk yapımı bir filme.      10 yıl geçmiş belki de üzerinden. Yüzleri hatırlamıyorum, söylenen cümleleri de. Havanın konusunu unutmadım mesela. Sinemada son kez tuttuğumu bildiğim ellerini de.      O günden sonra sadece bir daha gördüm. Ben aşağıda beklerken penceresinden bana bakıp "Git." diye mesaj atmıştı. Bir kere de onu tanıyan biriyle karşılaştım, sevgilisinin intihar ettiğini söyledi.     Üzüldüm.     Hayatıma dahil olmuş herkese karşı cümlelerim var, hatırladıkça utandığım. Daha kimseyi yollarımız ayrıldıktan sonra merak etmedim, aramadım.     Merak etmedim, aramadım çünkü, eğe

Ben asla sevişmeyin demiyorum, biraz daha az sesli sevişin n'olur!

Resim
05.04.2020, 01:22    İnsanlar bu kadar çok konuşabilmeyi nasıl başarabiliyor acaba. Üst komşum mesela, saat gece, yarın pazar olduğu için işe gitmeyeceğim ama normalde bu saatte uyuyor olmam gerekiyor. Üst komşum ise her gece bu saatlerde bağırarak bir şeyler anlatıyor birine ya da sevişiyor. Onu da sesli yapıyorlar.    Nasıl bu kadar sesli bir hayat yaşamalarını geçtim. Çünkü bir yıldan fazla süredir tamamen sessizce yaşadığım bu evde hayatı hatırlatıyor bana.    Fakat nasıl bulabiliyorsun bir insana karşı bu kadar çok kurulabilecek cümleleri. Bazen birileri arıyor beni, halimi sormak için, sohbet etmek için. Nasıl da umutlanarak arıyor belki, ama bir insana aşık değilsen ne konuşabilirsin ki onunla. Ne yaptığın beni ilgilendirmiyor mesela ya da ne durumda olduğun. Yaşıyorsun işte bir şekilde. Ellerini tutup mutlu olabilme ihtimalim yokken, ne zaman sarılabileceğimizin bir önemi yok iken, hele de sevişemiyorsak, niye arıyorsun beni arkadaşım.    Canı sıkılmış da sesimi duymak ist

Uzun zaman önce, uzak, çok uzak bir galakside...

Resim
23.02.2020, 23:29    Düğmeye basmadan önce duraksadı. Her seferinde yaşıyordu bunu. Sonuçta 30 yıl yaşayacaktı bu hayatı. 8. yılıydı bu görevde ve bunu daha önce 6 defa yapmış yapmıştı. Bir seferde, basmasına rağmen hiçbir şey olmamıştı. Sorgulamamıştı bile, belki de bundan dolayı bu göreve seçilen herkes askerdi.    Yılda sadece bir gün çalışıyor olması hoşuna gidiyordu. Geri kalan 364 günü rapor yazmakla ve psikolojik testlerle geçiriyordu. Her ne kadar verdikleri ilaçların, görev sırasında oluşacak anıları sileceklerini söyleseler de, 3. görevde 30 yılını geçirdiği Japon aileyle alakalı sahneleri hatırlayabiliyordu bazen.    O kadar zaman geçmesine rağmen, ülke faktörünü test etmesinin daha avantajlı mı, yoksa daha talihsiz bir durum mu olduğuna karar verememişti. Bazen diğer 7 albayın yazdıkları raporları okurdu ve eğer maddi durumu ya da genetik zekayı test etsem ne gibi durumlarla karşılaşırım diye düşünürdü.     Görevi ilk icra ettiği zamanı düşündü. Onlarca insan etra

İnsanın kendini berbat hissetmesi, mutlu olup olmadığına önem verecek kadar boş zamanı olmasından ileri gelir.

Resim
02.02.2020, 23:32    Dur bakalım, uzun bir süre oldu. Önceleri gün içinde bir cümle belirirdi aklımda, gece kadar tutunur ve sadece o cümleyi başlangıç yaparak o an ne hissediyorsam yazardım. Nadiren güzel şeyler çıkarabilsem de, genellikle anlamsız duygu patlamaları ya da sonrasında okuduğumda yersiz bulacağım abartılmış dramalardı. Ne zaman istesem, geçmişimden bir kaç sayfa açıp, utanabileceğim bir yazı bulabiliyorum. Çünkü geçmişimde utanabileceğim binlerce hissiyatım ve düşüncem var. Etrafımda olurmuş olan hayattan ya da insanlardan bahsetmiyorum. Kendimden, kendi kurduğum cümlelerden, kendi hissettiklerimden bahsediyorum.    Yaşadığım her bir saniye bir çıkar peşindeyim. Çünkü eylem çıkar gerektirir, var olmak da bir eylemdir ve var olan her bir madde, her anını bir karşılık peşinde hareket etmekle geçirir. Bu bazen o an kendini iyi hissettiren bir kadın da olabilir, içindeki boşluğu doldurmaya yardımcı olduğunu düşündüğü bir yazma eylemi de olabilir. Peşinde koştuğu çıkarları